Balkan Göçmenleri Platformu | BGP

BABA VASİYETİ

Onu kendimi bildim bileli öyle hatırlarım, Aba potur, belinde kırmızı kuşak ve "tank" ayakkabıları. O uzunca, kalın, kaba lastiklerden yapılmış, daha fazla dörtgen tuğlayı andıran çok sağlam ayakkabılarına neden "tank" demişler, bunu bir türlü çözmüş değildim, oysa çok dayanıklı olmalarıymış. Bu tür ayakkabılar Rodop (Bulgaristan'ın güney bölgesinde sıra dağlar) köylülerinin 1960'lı yılların sonuna kadar kullandıkları tek ayak giysisi idi. Bu ayakkabıları giyebilmek için muhakkak ayağınıza kalın yünlü el örgüsü çorap giymeniz gerekirdi, zira ayakkabılar ayakları yaralayabilirdi. Bundan sonra ayakkabılar gene lastikdendi, ama bu kez malzeme biraz daha yumuşatılarak kibarlaştırılmış, hiç olmazsa ayağı vurmuyorlardı.

Adı Amet'ti, bir de Hoca diyorlardı kendisine. Çoğu Rodoplu'nun olduğu gibi onunda sabah akşam sofrasına yoğurt, süt, taze et ve tavuk, patates ve kaçamak konurdu. Kış aylarında ise pastırma et, bir sahan lahana ya da biber ve domates turşusuyla çanak dolusu hamurlu ekmeği ile doğranmış tarhana çorbası.

Ahmet Hoca o iri, insanbütün haliyle gün boyu işi gücü ile uğraşır, hayvan güder, tütün ve ekin yetiştirir, bağ bahçe bakar, evine de geç saatlerde dönerdi. En büyük yardımcısı da hanımı Ayşe yenge idi. Ahmet Hoca'nın koyun ve ineklerden elde ettiği süt ve yoğurtlardan komşuları da nasiplenirdi, eli açık ve cömert bir insandı. Ayrıca kendi eliyle yetiştirdiği meyve ve sebzelerden komşularına da verirdi. Çocukları da onun gibi güçlü kuvvetli insanlardı.
Hele en küçük oğlu Şevket (Keto) tıpkı babasıydı, gücünü kuvvetini haksızlığa uğrayan ve mağdur olan insanlardan yana kullanırdı. Bu yüzden, 'sözde' komunist düzenin elebaşıları ona milislik (polislik) sunmuşlarsa da, oğlunu kötü işlerde kullanacakları kaygısı ile babası buna rıza göstermemiştir.

Köyümüz (Seyyidali Köy) Plazişte'de dört Pomak hanesinden birisiydi Koca Hocanınki. Daha çok eskilerde bizim köye gelir gelmez ona köy halkı "Koca Pomak" lakabını vermişti. Bu kocamanlık onun hem fiziğini hem de maneviyatını en iyi şekilde anlatıyordu. Hocalığı ise insanlara bilgilerini aktarmakla kazanmıştı. Beş vakit namazını ihmal etmez, düğün dernek komşularının yanında olmuştur. Her ne kadar yasaklı olsa da köyün hocalığını hiç yılmadan yapmıştır. Onunla ilgili anılar yaşıyor hala köyümüzde. Bir kaç kişi bir araya geldi mi, ondan söz edilmesin gayrı kabil.

Bir kış uzun sürüp hayvanların otu samanı bitince bir komşusundan ot istemeye gider Hoca. Komşusu ona "İşte ot yığını, al! der... İstediğin kadar..." Hoca , biraz şaşkın, hiç vakit kaybetmeden ot yığının altından elindeki ipi bir süvenle geçirerek, kocaman ot yığınını bağlar ve sırtına alır götürür, komşusu arkasından baka kalır.

Bu saydığım meziyetleri yanında bir başka hüneri de vardı Koca Hoca'nın. Yörenin en ünlü sünnetçisiydi. Cebel yöresinde erkek ahalisi onun yeğin ve becerikli elleri sayesinde erkekliğe ilk adımlarını atmışlardır. Çoğu kez Hoca'nın ünü Kırcaali , Mestanlı ve Koşukavak bölgelerine de uzanırdı. Ancak Ahmet Hoca'ın bu sünnetçilik yüzünden başı defalarca derde girmiştir. Zira 'sözde' komunist rejiminde sünnet olmak yasaktı. 

Hoca gözaltına alınır, yargılanır hapse girer çıkardı. Ama bu cezalara rağmen zanaatından vaz geçmezdi. Bu onun davası bir nevi ülküsüydü. Hoca yaşlanmış, artık sünnet yapmak için çağrıldığı evlere gidemez olmuştu. Aileler sünnetlik çocuklarını onun evine getirmeye başlamışlardı. Yetmişli yıllardan sonra, Bulgaristan'ın azılı Türk ve Müslüman düşmanı 'sözde' komunistler bu tür faaliyetleri sıkı takibe aldılar. Rejim görevlileri Hoca'nın bu işi para kazanmak için yaptığını sanırlardı.
Ancak Koca Pomak sünnet işini asla para için yapmadığını defalarca kanıtlamıştır. "Kapıma gelenleri nasıl geri çevirebilirim!" olmuştur hep cevabı. "Bunu Allah rızası için yapıyorum..." demişti. 

Seksenli yıllarda Bulgaristan'da tüm Türk ve Müslümanlara karşı baskı hat safhaya ulaşmıştır. Koca Hoca yine sünnet yapmaktan 'sözde' mahkemece yargılanıp hapse atılmış, gördüğü işkenceler yüzünden sağlığı fena şekilde bozulmuştur.
Artık Hoca kocaman bir ot yığınını sırtına alan muazzam güçlü adam değildir. Kendisine yapılan fiziki ve psikolojik işkencelerin izleri bellidir, hapisten çıkınca sağlığı kötü durumdadır. Koca Hoca'nın evi sürekli göz altındadır, insanlar da çocuklarını sünnet ettirmeye gelemezler.

Tüm Bulgaristan'da zulüm başlamış dini vecibeler, örf ve adetler yasaklanmıştır.

Korku dağı bayırı sarmalamıştır, buna rağmen müslümanlar Koca Hoca'ya çocuklarını sünnet ettirmek için köyün dışında ormanlık yerlerde bu işi yaptırıyorlardı. Hoca bu işi yaparken oğlu Şevket'i de yanına getiriyor ve sünnet yapmayı öğretiyordu. Oğluna bu işi devam ettirmesini vasiyet etmişti.

Gün gelir Koca Hoca hakkın rahmetine kavuşur, ama yerine dört dörtlük bir evlat bırakır.

Ne var ki, oğul Şevket'in işi babasınınkinden defalarca daha ağır ve zordur...

Zira tarih 1984'ün sonu, 1985'in başıdır. Bulgaristan Türk'ü için bugünler ölüm kalım günleridir. Yollar tutulmuş, insanların özgürlüğü o denli kısılmış ki, ancak en önemli ihtiyaçlarını görecek kadar...

Bu topyekün bir soykırımdır...

Sözde değil, elle tutulan, gözle görülen bir sorkırım...

Bir buçuk milyon insanımızı bir kaç hafta içinde silip süpüren bir soykırım...

Böyelise bulanık böylesine vahim günlerde Koca Hoca'nın oğlu Şevket sünnetçilikten tutuklanır. Karakoldan karakola sürülür, nice işkence ve baskılardan sonra sözde bir mahkemeye çıkarılır.

Dava mahkeme ona vız gelir...

İnsanlar onun yılacağını, pes edeceğini düşünür, çünkü 'sözde' komunistlerin işkence makinesi en geliştirilmiş, en acımasız ve en doyumsuzdur.

Oğul Şevket yılmaz... Onun için en önemlisi baba vasiyetidir, "Kesin alın ellerimi, ancak o zaman bu işten beni vazgeçirebilirsiniz!" der.

Koca Hoca'ya Allah'tan rahmet diliyorum, mekanı cennet ruhu şad olsun...

Oğul Şevket (Keto) Bulgaristan'da hayatta,  Bulgaristan'a gittikçe ziyaret ediyorum, buradan kendisini saygıyla selamlıyorum.

Durhan GÜLER
17.12.2023 Bursa

YORUM BIRAKIN