Türkiye ile Yunanistan arasında 30 Ocak 1923’te imzalanan sözleşme ile öngörülen mübadelenin dışında tutulan Batı Trakya Türkleri, Lozan Antlaşması ile azınlık statüsü altında bırakıldıkları Yunanistan’da haklarının ihlal edilmesinden kaynaklı bir dizi sorunla zorlu bir yaşam mücadelesi veriyor.
Türkiye-Yunanistan sınırındaki Meriç Nehri ile Yunanistan’ın Kavala şehri yakınlarındaki Karasu Nehri arasındaki bölgede yaşayan ve bugün nüfusu 150 bin civarında olan Türk toplumu, mübadele dışında bırakıldıkları günleri hüzünle yad ederken Türkiye sınırları dışında kalmalarının müsebbibi olarak da mübadele sözleşmesiyle İstanbul’da bırakılması kararlaştırılan Rum Ortodoks Patrikhanesi’ni görüyor.
Mübadele dönemini ve akabindeki yıllarda Batı Trakya’da yaşananları AA muhabirine değerlendiren 84 yaşındaki Gümülcineli tarihçi ve yazar Tevfik Hüseyinoğlu, Batı Trakya’daki Türklerin mübadeleden muaf tutulması kararının, o dönemde bölgedeki Müslüman Türk nüfus tarafından hüzünle karşılandığını söyledi.
Bölgedeki mübadelenin ilk olarak Yunanistan ile Bulgaristan arasında sınır bölgelerinde uygulandığını, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ise Yunanistan’ın teklifi üzerine Türkiye ile Yunanistan arasında da genel mübadeleye gidildiğini anlatan Hüseyinoğlu, o dönem Türkiye’ye yapılan baskılar sonucu Patrikhane ve İstanbullu Rumların bu uygulamanın dışında tutulduğunu dile getirdi.
Hüseyinoğlu, buna karşılık olarak da Meriç ve Karasu nehirleri arasındaki Batı Trakya’da yaşayan Türklerin Yunanistan’da kalmasının kararlaştırıldığını kaydetti.
– “İstanbul’daki Patrikhane’nin kurbanıyız”
Batı Trakya’nın, Yunanistan’a bırakılması ve ardından mübadele dışında tutulmasının bölgedeki Müslüman Türk nüfus tarafından tepki ve hüzünle karşılandığını ifade eden Hüseyinoğlu, Batı Trakya ile ilgili kararlarda bölgedeki Türklerin görüşünün alınmadığını savundu.
Hüseyinoğlu, o dönemde Batı Trakya’nın Yunanistan’a bırakılmasına tepki amacıyla Gümülcine’deki medrese önünde büyük bir protesto eylemi düzenlendiğini belirterek, “Bizi bırakırlarken bize sormadılar. Dedelerimize sormadılar. Hiç kimse de araştırmadı, araştıramadı. Büyük bir hegemonyanın içinde küçük bir olay bizim burada kalışımız. Biz, İstanbul’daki Patrikhane’nin kurbanıyız.” dedi.
Batı Trakya’daki Türklerin Yunanistan’da bırakıldıkları günden beri zor zamanlar geçirdiğini ve büyük kayıplar verdiğini anlatan Hüseyinoğlu, Türk azınlığın 1930’lu yıllardan itibaren tüm kurum ve kuruluşlarıyla adeta kıskaca alındığını söyledi.
Hüseyinoğlu, Yunanların daha o zamandan beri bazen açık, bazen üstü kapalı şekilde hep böyle bir politika izlediğini kaydetti.
– Rumlar, Türk ailelerin yanına yerleştirildi
Hüseyinoğlu, mübadeleyle Anadolu’dan Yunanistan’a getirilen Rumların Yunanistan’daki halk tarafından hoş karşılanmadığını anlatarak, kalacak ev bulamadıkları için yılarca çadırlarda kalan Rum aileler olduğuna dair rivayetler bulunduğunu ifade etti.
Mübadele yıllarında Batı Trakya’da zor günler yaşandığını kaydeden Hüseyinoğlu, diğer bölgelerde yerleşecek yer bulamadıkları için Batı Trakya’ya gelen birçok Rum ailenin, İskeçe ve Gümülcine’de Türk ailelerin yanına yerleştirildiğini söyledi.
Hüseyinoğlu, bazı Rum mübadillerin sözleşmede Batı Trakya’ya yerleştirilemeyecekleri maddesine rağmen geçici olarak İskeçe ve Gümülcine’ye getirildiğini anlatarak, “Bu aileler, daha sonra hükümet kararıyla gönderildikleri Karasu’nun ötesindeki Drama ve Serez’de yerel halk tarafından istenilmedikleri için tekrar Gümülcine’ye döndü. Birçoğu Türk ailelerin yanına yerleştirildi. Bu, büyük tartışmalara neden oldu.” dedi.
– Türk ve Rum aileler arasında büyük dostluklar da kuruldu
Hüseyinoğlu, Rum ve Türklerin Gümülcine ve İskeçe bölgelerinde birlikte yaşadıkları yıllarda karşılaşılan zorluklara rağmen bazı aileler arasında büyük dostluklar kurulduğunu ifade etti.
Mübadele yıllarında 12-13 yaşlarında olan kayınvalidesi Bedriye Hasanoğlu ile ilgili bir hikayeyi de aktaran Hüseyinoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
“Yerleşecek yer bulamayınca tekrar Gümülcine’ye dönenler arasında Tekirdağ’dan göç eden Rum bir aile de kayınvalidemin Yenimahalle’deki evine yerleştirilmiş. Ev zaten iki odadan ibaretmiş. Birine Rumları yerleştirmişler. İtiraz etmişler ancak kimseye dinletememişler. Zamanla kayınvalidemin ailesiyle evlerini paylaştıkları Rum aile arasında dostluk oluşmuş. Kayınvalidem Bedriye ile Rum ailenin aynı yaşlardaki Evdokia isimli kızı çok iyi arkadaş olmuş.
Bir süre sonra Rum aile, Gümülcine yakınlarındaki Susurköy’e yerleşmiş. Yıllar sonra kayınvalidemi Susurköy’e götürdüm. Evdokia, kayınvalidemin geldiğini duyunca ‘Bedriye’ diye çığlık çığlığa yola çıkarak kayınvalideme öyle bir sarıldı ki anlatamam”.
– “Batı Trakya Türklerinin kaderi, İstanbul Rumlarının kaderiyle bağlı”
Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu Başkanı ve Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif de Batı Trakya’daki Türklerin kaderinin, İstanbul’daki Rumların kaderiyle bağlı olduğunu belirterek, “Zira, Patrikhane’nin Türkiye dışına çıkarılması kabul edilseydi biz de şimdi Türkiye’de olacaktık. Patrikhane de belki burada olacaktı.” dedi.
1923’te imzalanan Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi ile bölge insanının büyük bir kırılma yaşadığını ve zor günler geçirdiğini anımsatan Şerif, şunları kaydetti:
“Savaşların neticesinde insanların birbirilerine küs olduğu ve bir arada yaşamalarının mümkün olmayacağı değerlendirilerek mübadele konusu gündeme geldi. Müslüman Türklerin Batı Trakya denilen bölgede, İstanbul sınırları içinde ve Gökçeada’daki Ortodoks Rumların da Türkiye’de kalması karara bağlandı. Burada esas olan Patrikhane’nin İstanbul’da kalmasıydı. Bu da Yunanistan’ın fikriydi. Büyük devletler de destekledi ve bu şekilde çare bulundu.”
Şerif, mübadele sözleşmesinden yaklaşık bir asır sonra bugün Yunanistan’daki Türk azınlığın din, eğitim ve ekonomi alanlarında keyfi uygulamalara maruz kaldığına dikkati çekerek, gelecekle ilgili çok büyük kaygılar olduğunu söyledi.
Türk azınlığın başta kimlik sorunu olmak üzere bir dizi yaşamsal sorunla karşılaştığına işaret eden Şerif, şunları belirtti:
“Bugün geldiğimiz noktada azınlığa ‘Türk’ denmiyor, sadece ‘Müslüman’ deniyor. Dini alanda itiraz ettiğimiz birçok keyfi uygulama bulunuyor. Eğitim konusunda da her şeyin Yunancaya evrildiğini, okulların idaresine müdahale edildiğini görüyoruz. Eğitimli, tahsilli gençlerimiz olmasına rağmen kamu kurumlarına nüfus oranında memur alımı yapılmıyor. Bu nedenle göç söz konusu. Lozan’da Gümülcine bölgesinde nüfusun yüzde 80’ini oluşturan Türklerin oranı bugün yüzde 30 civarında.
Kaynaklar doğruysa Lozan’ın imzalandığı dönemde sayısı 303 olan azınlık ilkokullarından bugün ise sadece 124’ünün kaldığını görüyoruz.”
– Nüfus mübadelesi
Yunanistan’daki yerleşik Müslümanlar ile Türkiye’deki yerleşik Ortodoks Rumların zorunlu göçünü öngören mübadele sözleşmesi, 30 Ocak 1923’te Lozan’da imzalandı. Lozan Antlaşması’na ek olarak hazırlanan sözleşmeye göre, İstanbul’daki Rumlar ile Batı Trakya’daki Müslüman Türkler hariç Yunanistan’da yerleşik bütün Müslümanlar Türkiye’ye, Türkiye’de yerleşik bütün Rumlar da Yunanistan’a gönderildi.
Mübadele iki milyona yakın insanı kapsadı.
AA