
Çarşamba, 24 Eylül 2025 BURSA
Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği (BAL-GÖÇ) tarafından “TRİPOLİÇE (MORA) KATLİAMI” konulu etkinlik Öğr. Gör. Gürhan Korkmaz’ın sunumunda gerçekleşti.
BAL-GÖÇ Bursa Genel Merkez Salonunda, Genel Başkan Prof. Dr. Emin Balkan ve yönetim kurulunun ev sahipliğinde düzenlenen etkinliğe Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Mehmet Aydın Saldız, CHP Yıldırım Belediye Meclis Üyesi Durhan Güler, siyasi partilerin ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ile vatandaşlar katıldılar.
Avrupa'nın gölgesinde 1821 yılında Mora'da kadın, çocuk, yaşlı demeden onbinlerce Müslüman Türk'ün acımasızca öldürüldüğü bu soykırım katliamını, Bursa Uludağ Üniversitesinden Öğ. Gör. Gürhan Korkmaz katliam öncesi ve katliam sürecinde yaşananları katılmcılara anlatı.
NE OLMUŞTU;
Mora Yarımadası, bugünkü Yunanistan'ın en güneyinde, Tripoliçe ise Mora’da stratejik konumuna sahip bir şehir. Fatih Sultan Mehmet, 1460 yılında Mora’yı Osmanlı topraklarına kattı. O tarihten itibaren bölgede kayda değer bir savaş, açlık, kıtlık ya da olay yok. 360 yılı aşkın bir süre boyunca halk barış içinde birlikte yaşadı. Türkler, Rumlar ve Yahudiler etnik bir çatışma şöyle dursun farklı mahallelerde bile yaşamadılar. Herkes birbiriyle komşuydu.3 asırdan fazla yaşadıkları, vatan dedikleri topraklarda yaşayan Müslüman ve Yahudiler komşuları tarafından öldürüleceklerini hiçbir zaman düşünmediler. Bu nedenle bırakın katliamı, bir saldırıya bile hazır değillerdi.
Tripoliçe Katliamı
İsyan 22 Şubat 1821’de Mora’da başladı. Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgedeki askeri gücü isyanı bastırmaya yetmedi. Rum çeteleri başarı kazandıkça isyan dalgası büyüdü.
Tripoliçe, bölgenin kalbindeki şehirdi. 4 tarafında Rum çeteleri vardı. Baskınlar, ölümler aylar boyunca sürdü.
İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Fuat Örenç “Mora Türkleri” kitabında isyanın sürecini şöyle anlatıyor:
“Mora’nın Pindus ve Olimpus dağlık bölgelerinde yaşayan, merkezi otoriteyle sınırlı ölçüde tanışmış Hristiyan Kleft grupların isyanda çok önemli etkisi oldu. Rum isyancılar ayrım yapmadan bütün Müslüman köylerini yağmalayıp, Türkleri katletmeye başladı. Ağızdan ağıza Mora’da ve dünyada hiçbir Türk’ün kalmayacağı dolaşıyor, bir kökten yok etme savaşının başlangıcını ilan eden şarkılar söyleniyordu. Mora’daki ilk katliam haberi duyulunca Müslüman halkı Tripoliçe’deki kalelere sığındı. Vostice Müslümanları ise, buradaki Rumlar tarafından kandırılarak kayıklarla Salona Kasabası’na nakledilmek üzere iskele başına getirildi. Ancak Rum isyancılar verdikleri sözü tutmadılar ve Türklerden 400 kadarını öldürdüler.”İsyan başladığında Mora’da 90 binin üzerinde Müslüman nüfusun olduğu tahmin ediliyor. Bağımsızlık ilan edilince bu nüfustan eser kalmadı.Çok büyük bir kısmı öldürüldü. Kalanlar ise üç yüz yıllık topraklarını, evlerini, ata mezarlarını bırakıp Rum çetelerin katliamından kaçtılar.
Tarihe not düşen bazı kaynaklara göre 44.000, bazı kaynaklar göre ise 64.000 Müslüman Türk sivil nüfusun tamamının 1821 de Yunan isyancılar tarafından yok edildiğini ortaya koyuyor.Bir ülkenin hala güncel olan milli marşı başka bir millete karşı nefret ve aşağılayıcı cümlelerden oluşabilir mi? Türk Dünyası bunu biliyormu?
Yunan marşındaki Türk düşmanlığı göz ardı edilecek veya dikkate alınmayacak gibi değil. Yunan marşının sözleri 1823 yılında Solomos adlı bir Yunanın Mora İsyanından esinlenerek bir şiire dayanmaktadır. Bu sözde şiirde, Yunanların Türklere karşı başlattıkları Mora İsyanı sırasında, Yunanların Tripoliçe'de kadın, çocuk, bebek demeden 40 binden fazla Türkü nasıl katlettiği ve yaktığını anlatan bir şiirdir bu. Irkçı bir zihniyetli yazılmış, nefret ve düşmanlık kokan bu sösde şiir şöyle:
Derin Okyanus,
İşte böyle uğuldasın isterdim.
Ve dalgasında boğulsun,
Her Türk tohumu.
Bak ümitsiz eller,
Nasıl biçiyor yaşamları,
Düşüyor yere kopmuş,
Eller, ayaklar, başlar,
Palaskalar ve kılıçlar,
Tümüyle saçılmış beyinlerle,
Ve yarılmış kafataslarıyla,
Arzuları uyandıran bağırlar,
Köpekler azalıyorlardı,
Ve Allah diye bağırıyorlardı Allah!
Fakat Hıristiyanların dudakları daha doğruydu.
Ateş diye bağırıyorlardı Ateş!